23 Haziran 2023 Cuma

USTALIK, PİCASSO ve TURGUT UYAR...

USTALIK, PİCASSO ve TURGUT UYAR... SANATÇI BİR USTAMIDIR ?

Turgut Uyar'ın ustalık ile ilgili çok ilginç yazıları var.
Benzer düşünceler bende de olduğu için Uyar'ın bu yazdıkları çok dikkatimi çekti çünkü bende buna benzer şeylerin sanatın önündeki engellerden biri olduğunu düşünmüşümdür. Belli bir ustalığa erişip bunun rahatlığıyla üretmek hele birde bu kabul gördüyse artık bundan sonrası bir aldatmacadır.
Bu iki türlü bir aldatmaca hem izleyiciyi hem de kendini, yani bir yerde durup bunun keyfini sürme ustalaşma. Hep şöyle düşünmüşümdür ustalık zanaat işlerinde olur, ustalık o işi yapan kişinin geldiği zirvedir. Örneğin duvarcı ustası, demirci ustası vs. yani ustalık bir yerdir ve ötesi yoktur...
Oysa sanatçı bir yerde durabilir mi ? tabi ki hayır çünkü yaşam sürekli değişmektedir buna paralel sanatçıda değişir dünyada sanat da.
Uyar bir şair ama bu durumu sanatsal yönden ele alıyor ve artık kendi işini bilen hatta yapacaklarını bir türlü içgüdü ile rahatlıkla yapanın yaptığı sanat değildir, çoğaltmadır. alışkanlıktır. diyor. Bu çok önemli bir saptama... İkinci Yeni hareketinin başlatıcılarından Turgut Uyar'ın en çok yankı bulmuş denemelerinden biri, "Efendimiz Acemilik" başlığını taşır. Uyar, kazanılmış ustalıklarla yetinen şairleri eleştiriyordu burada. Ama yazıdaki bir cümle, ne yayımlandığı dönemde ne de daha sonra dikkat çekti: "Kendilerini yeniden icat edemediler," diyordu Uyar, önceki kuşağın şairlerinin büyük çoğunluğu için. Bu söz bütün İkinci Yeni projesinin de özünü verir: şairin ve şiirin kendi kendini doğurması. USTALIK konusunda benzer düşüncelerimiz var Uyar ile...
Ustalık bir kedinin kendi doğasına yabancılaşarak yavrularını yemesi gibidir. Oysa sanat aklı, olguları ve şeyleri yüklerinden kurtarmaktır.” Turgut Uyar
Türk şiirinin “ustalık tehlikesi”nden söz eden “ustalaşmamış usta” şairi Turgut Uyar’ın şiir üzerine yazıları.
Kitaba adını veren yazı, 2 Şubat 1955’te Şimdilik de yayımlanmış. Uyar, bu ‘ünlü’ yazısında, Orhan Veli’ yi merkeze alarak yeninin eskimesinden, ‘hem kendisi hem çevresini aldatmak üzere yazanlar?ın hastalığı olarak ?ustalaşmak? tan söz eder: “Ya ustaların hali” Hem kendisini hem çevresini aldatmak için yazacaktır artık. anlayışının, ustalığının rahatına ermiştir. Her yeniliği getirenler, getirdikleri yeniliğin ustası olmaya özenirler. Bu bir alışkanlıktır. Belki daha öte, bir zorunluluktur; hatta doğaldır. Kişi kolay kolay kurtaramaz bundan kendini diyeceksiniz ki, zaten böyle olması gerekmez mi?”
Uyar tam burada, “gerekmez” der.
Bu, gelenekselci ekol düşünürlerinden Rene Guenon’un, sanatın karşısındaki en büyük tehlike olarak “sanat yapma’yı anmasını hatırlatır. Guenon, ‘sanat yapma başladığında sanatın buharlaştığından” söz eder.
Eski Türkçede kullanılan ‘tasannu’ (yakın zamanlara kadar işlekti ve gündelik sözlüğümüzde bile kullanılırdı) kelimesi bunu ima eder. Suni ile kökteş olan kelime, bir anlamda Uyar’ın “ustalaşmış olmanın rahatlığı” ile ilişkilendirilebilir. Şairin belirlemesiyle, ?sanatının ustası? olmayı amaçlayan bir şair bütün gücünü yitirir. Kendi kendini yıkar.
Artık kendi işi bilen hatta yapacaklarını bir türlü içgüdü ile rahatlıkla yapanın yaptığı sanat değildir, çoğaltma'dır. alışkanlıktır.
Bundan sonra sanatın gereği kalmamıştır sanatçı için. Orhan Veli isteseydi garip’ten önce yazdığı şiirleriyle “usta” olabilirdi ama o farklı, yeni bir şey yapmayı başka bir şeyin acemisi olmayı seçti.
Yaratmanın ancak acemilikte olduğunu biliyordu, sanatının gereğini yitirmiyordu. "Yazdıkları başkalarının ?hoşuna gitse de, gereği yerine gelmez.? Wittgenstein hoş olan güzel değildir? derken acaba bunu mu kasteder, emin değilim. Ama, bu kendinden eminlik bizatihi, sanatın yenilikçi ırasının önündeki engellerden biridir. Sanat, yaşamın dinamik doğasını sürekli keşfetmelidir. Yunus Emre'mizin deyişiyle her dem yeni doğarız bizden kim usanası… diyebilmelidir. Hayatın bu her dem yeni bir açılım, bir tecelli ile karşı karşıya olması ile sanatçının her an yeni bir keşfe, yeni bir öğrenmeye açık ve hazır halde durması arasında bir ilişkiden söz edilmelidir.
-----------------------
BİÇEM ve TUTARSIZLIK...
Buradan gelelim Picasso ya Picasso çok büyük bir usta ama o ısrarla usta olmamak için uğraşmış hiç bir zaman bir yerde durmamış, duramamış tıpkı bir çocuk gibi meraklı ve arayan bulan, yine bulan hiç durmayan...
Picasso bir anlatım biçiminde uzun süre duramayan, sürekli yeni olanaklar arayan bir sanatçıydı. Yeni bir şeyin kokusunu aldığında, kendisiyle çelişme pahasına da olsa, hemen el atıyor, halihazırdaki yöntemini değiştiriyordu. Daha doğrusu, kendisiyle çelişmesiydi onun sanatını var eden. [...]
Kabul edelim, tutarsızlık hiç de iyi bir niteleme değil. Eğer bir insanın tutarsız olduğu söyleniyorsa, kişiliğinin oturmadığı, bu yüzden de ona güvenilemeyeceği anlamına gelir. Çocuklarda ve gençlerde neyse de, olgunluk çağındaki bir insandan daha tutarlı bir kimlik beklenir. Doğrusunu isterseniz, tutarsızlık nitelemesinin bir sanatçı için olumlu bir özellik sayılabileceğini ilk kez John Berger’dan öğrendim. Yazara göre, Picasso’nun sanatı baştan sona ani başkalaşımların toplamından ibarettir:
“Picasso’ nun ressam olarak tutarlı bir gelişme gösterdiği tek dönem, 1907 ile 1914 arasındaki Kübizm dönemiydi. (...) Bu dönem Picasso’ nun yaşamındaki tek büyük istisnadır. Bunun dışında Picasso bir gelişme göstermemiştir. Koordinatları nasıl yerleştirirsek yerleştirelim, Picasso’ nun mesleğine uygulanabilecek sürekli yükselen bir eğrinin grafiğini bulmak mümkün olmayacaktır. Oysa Michelangelo’dan, Braque’a büyük ressamların hemen hepsi için böyle bir grafik çizilebilir. (...) Başka hiçbir ressamın yaşamında, bir yapıtlar topluluğu, kendisinden önce gelen ressamların yapıtlarından bu denli bağımsız ya da kendinden sonra gelenlerinkiyle bu denli bağıntısız olmamıştır. (...) Picasso genç kalmıştır. Genç kalmıştır, çünkü tutarlı bir gelişme göstermemiştir” (John Berger, Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı, çev. Yurdanur Salman-Müge Gürsoy, Metis Yayınları, İstanbul, 1989: 43 – 46).
[...] Bir sanatçının ilk işlerinden son işlerine doğru şöyle bir bakarsak bir çeşit başkalaşımı aşama aşama görebiliriz.
Bu tip sanatçılar bir kez olgunlaştıktan sonra, eserlerindeki değişim sadece nicel olarak devam eder. Oysa Picasso’ daki değişim niteldir. Genellikle aynı anda farklı tuvaller üzerinde çalışan, hatta yıllarca görmediği bir tuvali yeniden ele alan biriydi. Aynı tarihli resimlerin kendi aralarındaki dil farklılıklarının nedenlerinden biri de budur.
Tutarlılığı, bir sanat yapıtına dinginlik ve açıklık kazandırdığı için yararlı bir özellik olarak tercih edenlerin sayısı oldukça kabarıktır. Ama önünde çok çeşitli yaratma olanakları bulunan bir sanatçının, her zaman bu olanaklardan bir tanesini seçip öbürlerini bir yana bırakması nereye kadar doğru acaba? Kuralları iyi öğrenilmiş bir teknik, iyice ustalık kazanılmış belli konular bir sanatçıyı bir yerlere taşıyabilir belki. Ne var ki genellikle varılan yer, yaratıcılıktan ziyade ustalık alanıdır. Her usta iyi bir üretici olabilir, ancak onun iyi bir yaratıcı olduğu anlamına gelmez bu.
Picasso’nun kendi biçemi konusundaki soruya verdiği yanıt şudur: “Aslında, hiçbir biçemi olmayan bir ressamım belki. Biçem, çoğu zaman bir ressamı yıllar ve hatta tüm ömrü boyunca aynı bakışa, aynı tekniğe, aynı formüle hapseder” (akt. Dore Ashton, Picasso Konuşuyor, Ütopya Yayınevi ) Bu, şakayla karışık bir yanıt. Bu sözler, onun bir biçemi olmadığından ziyade, aslında birden çok biçemi olduğu anlamına gelir.
Tutarlı ve güvende olmak bir ormanın kıyısı gibidir, oysa ormanın içidir güzel olan fakat bunu yapabilmek risklidir bu yüzdende herkes cesaret edemez yada sadece ormanın kıyısı yeter onlara.
Sanat camiasında bir ustalıktır gider oysa belkide asıl ustalık budur her zaman acemi olmayı bilmek. Picasso ve Turgut Uyar ikisi de büyük sanatçı çünkü hep genç kalmışlar...
Turhan KA. Nisan 2022 İzmir
KORKULU USTALIK - Hazırlayan Alattin Karaca
PİCASSO'NUN BAŞARISI VE BAŞARISIZLIĞI - John Berger

Hiç yorum yok: