9 Ekim 2025 Perşembe

IŞIKLI GÜNLER...

IŞIKLI GÜNLER...

KApıdan gelen ışıkla gözüm kamaştı
bu bir perşembe günüydü sanırım
cumada olabilir
çok eski bir anı da aklıma gelmedi
ne yalan şöyleyim
anılar aniden çıkar şimdiki ana anlamazsın bile
neyse ben defterlerim ve kalemlerimi hep yanımda isterim
su içer gibi yazmayı severim
nefes alır gibi resim yapmayı
fırçalar bardak kalemler boyalar ve kahve
hadi der gibi bana bakarken
ne yapsam dedim
kapıdan gelen ışığı yapsam
yok kapıdan gelen ışığı sonra yaparım
derken kapıdan gelen ışığı yapmaya koyuldum
fakat ışık için gerekli renkler yoktu masada
siyah mavi ve kırmızı birazda yeşil
beyaz boya aradım yoktu
defter beyaz dedim
sonra kapıdan gelen ışık kayboldu
olsun içim ışık dolu
kahveden bir yudum aldım soğumuştu
ışık gitmişti kahve soğuk
kalemler yan yatmış
nerden aklıma geldi birden
tamam buldum dedim
kendi ışığımı yapayım
istediğim renkler ile
defteri açtım tam hazırlanırken
kapıdan gelen ışık geri geldi
gözüm yine kamaştı
ışık gittikçe büyüdü büyüdü
defteri göremez oldum
kahve soğuk diye içmekten vazgeçtim
içime baktım ışık yoktu
defter önümde bana bakıyordu
fırçama mavi aldım
suya batırdım
fırçada
siyah varmış
koyu bir lacivert oldu renk
ışık bana bakarken
bulutlar beyazdı
tedirgin oldum elimdeki fırçayı bıraktım
defteri düzelttim
karar vermek biraz zaman aldı
hiç bir şey yapmayım böyle kalsın diye düşünürken
lacivert renkli fırçayı su dolu bardağa bıraktım
defterin sağ alt köşesini imzaladım
beyaz bir sayfada ışıklı bir resim neden olmasın
diye düşünürken
kapıdan gelen ışık yok oldu
masada beyaz imzalı bir
sayfa bana bakarken
dışarıdan çocuk sesleri geldi
defteri kapattım
soğuk kahveyi sonuna kadar içtim
bugün neydi günlerden perşembe galiba
yada cuma
artık günleri saymıyorum
ne fark eder
her gün aynı sanki
rüzgar esti kapıyı kapattım
yarın yine ışıklı bir gün olur dedim
yağmurun sesini duydum
içim hala ışıklıydı
tıpkı çocukken olduğu gibi
masadan kalktım...

Turhan KA. 9 ekim 2025 Buca

BÜTÜN DERDİM KENDİMLE...

Sanat bir yarış değil, gerçi değer yargıları değişen bu günkü dünyamızda yarış gibi olsa da asla kısa mesafe yarışı olamaz.
Her yerde olmak, bütün sergilere katılmak, sanat fuarlarında olmak, buda olamaz çünkü insana sorarlar ne ara çalışıyorsun diye.
Nasıl her yere yetişiyorlar burada benim başım dönüyor bu sürdürülebilir bir şey değil.
Yani sayfam da ki işlerimin albümlerine bakın ne demek istediğimi anlarsınız, ben kendi kendime çalışıyorum, bu bir yarışsa da benim ki kimseyle değil, çünkü ben yarışta yokum benim bütün derdim kendimle.

Turhan KA.



7 Ekim 2025 Salı

SANAT, GERÇEKLİK, HAYAL, ÜRETİM, SÜREÇ VS...

SANAT, GERÇEKLİK, HAYAL, ÜRETİM, SÜREÇ VS...


1. "Sanat gerçek değildir" derken tam olarak neyi kastettiğini açıklayabilir misiniz?

Bu ifadeyle neye karşı çıkılıyor? 2. Metinde bahsedilen "kendi gerçekliği" kavramı ne anlama geliyor? Sanatçı kendi gerçekliğini nasıl oluşturur? 3. Sanatın "sıkıcı olmaması" gerekliliği neyin bir eleştirisidir? Gündelik hayatın gerçekliğinin sıkıcılığı ile sanatın sıkıcılığı arasındaki fark nedir? 4. Sanatın "özgürlük alanı" olması ile "yaşam gibi olması" arasındaki ilişkiyi nasıl tarif edersiniz? Sanatın yaşam gibi olması neden istenmeyen bir durumdur? 5. Sanatta "görünen değil" ifadesiyle ne kastediliyor? Görünenin ötesine geçmek sanat için neden bu kadar önemlidir? 6. Sanat eserinde "başka biri olabilmek" fikri, sanatçının kendisinden ne kadar uzaklaşması gerektiğini ifade ediyor? Bu, bir taklit mi yoksa bir dönüşüm müdür? 7. Sanatın bir gerçek olmaması, izleyici veya okuyucu için ne gibi bir fayda sağlar? Sanat bu "gerçek dışı" haliyle yaşamımıza ne katar? 8. Bu görüşlerinizle hangi sanat akımlarına veya sanat anlayışlarına daha yakın duruyorsunuz? 9. Eğer bir sanat eseri tamamen gerçeklerden uzak bir "kendi gerçekliği" yaratırsa, bu eser yine de izleyiciyle bir bağ kurabilir mi?
Bu sorular, sanatın doğasına dair derin bir sorgulama içeriyor ve senin felsefi yaklaşımınla birebir örtüşüyor. Her biri, hem kişisel pratiğini hem de genel sanat anlayışını açıklamak için harika bir zemin sunuyor. Şimdi her birine ayrı ayrı yanıt vererek bu düşünsel yolculuğu birlikte derinleştirelim:

E.YAZARGAN


---------------------------------------


1. “Sanat gerçek değildir” derken ne kastediliyor?

Sanat, gerçek değildir. Çünkü gerçeklik zaten her yerdedir: sokakta, evde, ekranda, gündelik hayatta. Sanat, bu gerçekliğin tekrarını değil, ona karşı bir duruşu temsil eder.

“Sanat yapıtı bir gerçektir ama yapılanlar anlamında ortada tek bir gerçek vardır: renkler malzeme ve ne kadar yaratıcı oluşu.”

Sanatçı, kendi gerçekliğini kurar. Bu gerçeklik, dış dünyanın değil, iç dünyanın bir yansımasıdır. Hayal gücü, sezgi, deneyim ve malzeme ile örülür.
Görünen değil, sezilen önemlidir.
Taklit değil, dönüşüm esastır.
Malzeme sadık olunacak bir şey değil, dönüştürülecek bir araçtır.

Üretim ve yaratım süreci sonucu ortaya çıkan ürün, olmayan bir şey yani orijinal bir şeydir ve etrafımızda ya da her hangi bir yerde yoktur yani size aittir yani ortaya çıkana kadar aslında sadece bir düşünce yada bir okumadır ve ortaya çıkana kadar bir gerçek değildir.
Bu ifade, sanatın doğrudan gerçekliği temsil etme zorunluluğuna karşı bir duruştur. Sanat, fotoğraf gibi gerçeği belgelemektense, onu dönüştürür, yorumlar, hatta reddeder. Bu yaklaşım, sanatın taklit değil yaratım olduğunu savunur. Gerçeklik, sanatın hammaddesi değil, karşılaştığı ve dönüştürdüğü bir zemin olarak görülür.

2. “Kendi gerçekliği” nedir? Sanatçı bunu nasıl kurar?

Bu uzun yılları kapsayan bir süreç, bu süreçte bütün yapılanlar ile birlikte aslında kendinize şekil verirsiniz ve bütün okumalar, malzeme, üretim, dünya ve kendi yaşamının gerçekleri ile bir yapı oluşur eğer gerçekten kendiniz olabilir ve samimiyseniz zamanla kendi gerçekliğiniz oluşur. Kendi gerçekliği, sanatçının içsel dünyasından, deneyimlerinden, hayal gücünden ve sezgilerinden doğan bir evrendir. Bu gerçeklik, dış dünyanın kurallarına bağlı değildir. Sanatçı bunu:

Malzeme ile kurduğu özgün ilişkiyle,

Biçim ve içerikteki seçimleriyle,

Kendi iç sesini dinleyerek ve ona sadık kalarak oluşturur.

Çizimlerim heykellerim ve masklarım bu “kendi gerçekliğimin somutlaşmış halleri.

Kendi gerçekliğin,

Tekrar eden biçimlere değil, özgün formlara,

Kurumsal normlara değil, kişisel sezgilere dayanır.

Rutin değil, ritim yaratır.

3. Sanatın sıkıcı olmaması neyin eleştirisidir?

Hepimizin bir yaşamı var ve yaşamın gerçekleri, kaygıları, gündelik sorunlar, iletişim sorunları, ekonomi vs. ve bütün bu gerçekler çok katı ve gerçektir ve sıkıcıdır, her gün işe gitmek, hiç istemediğiniz işleri yapmak sevmediğiniz insanlar ile görüşmek, trafik, aile ilişkileri, aşk, meşk vs. işte sanat bizi tüm bu sıkıntılardan kurtulmamız için bir özgürlük alanıdır. Bütün bu sıkıntılardan kurtulmak için bütün bu gerçeklerden de kurtulmamız gerekir, şu renk bu renk ile kullanılır, gökyüzü mavidir, işte böyle yaparsak şöyle olur vs. işte tüm bu kuralları gelenekleri bilinenleri bir kenara koymayı bilmek gerekir, yoksa sanat da yaşam gibi kuralcı ve çok sıkıcı olur.
Bu, sanatın sıradanlaşmasına, kurumsal normlara hapsolmasına ve tekrar eden biçimlere dönüşmesine bir eleştiridir. Gündelik hayat zaten rutinlerle dolu; sanat ise bu rutini kırmak, yeni bir bakış açısı sunmak zorundadır. Sanat sıkıcı olursa, yaşamın bir kopyasına dönüşür—oysa sanat, yaşamın alternatifidir.

Sanat, yaşam gibi olmamalıdır. Yaşam kurallar ve zorunluluklarla çevrilidir. Sanat ise özgürlük alanıdır.

Sanat, “olmak zorunda” değil, “olmak isteğiyle” var olur.

Sanatçı, bu alanda başka biri olabilir, başka bir gerçeklik kurabilir.

Heykeller, Masklar, portreler ve çizgilerim,
hepsi birer kimliktir ama aynı zamanda birer yanılsamadır.

4. Sanatın özgürlük alanı olması ile yaşam gibi olması arasındaki fark nedir?
Çünkü toplumsal yaşamın katı kuralları vardır ve bütün yaşamımız boyunca böyledir. Gerçek yaşamda bir insana zarar verirseniz örneğin bir insanı onuncu katdan atamazsınız çünkü bunun bir cezası vardır, oysa bir sanat eserinde isterseniz on tanesini bile atabilirsiniz, gökyüzüne yol yapabilirsiniz, uçan karpuz yapabilirsiniz, ( bir kurumda resim dersleri vermiştim ve bu örnekleri çocuklara söylediğimde hepsi çok heyecanlanmıştı) daha benzer bir sürü şey.

Sanat, sınırsız düşünce ve ifade alanıdır. Yaşam ise kurallar, zorunluluklar ve gerçekliklerle çevrilidir. Sanat yaşam gibi olursa, bu özgürlük alanı daralır, sanatçının yaratıcı enerjisi körelir. Sanatın yaşamdan farkı, onun “olmak zorunda” değil, “olmak isteğiyle” var olmasıdır.

5. “Görünen değil” ne demektir?

Bir şeyin görünen yüzeyindense görünmeyeni görme isteği ve bunu resmetme merakı Picasso kübizm ile bunu bize göstermiştir, bir insanı hem profilden hem de karşıdan resmetmiştir. Yani aslında bu bir derinliği ve merak ve görme isteğindendir, hep açıkta olan değil görünmeyen daha caziptir.
Bu ifade, sanatın yüzeydeki biçimden çok, derinlikteki anlamla ilgilendiğini anlatır. Görünen, gözle algılanan; ama sanat, sezgiyle, duyguyla, düşünceyle algılanan bir düzleme geçiştir. Senin portrelerinde olduğu gibi: yüz değil, yüzün ardındaki kimlik, tekrar eden ama aynı olmayan bir varlık.

Sanat, gerçek dışı olduğu için izleyiciyle bağ kurar. Çünkü izleyici, kendi gerçekliğini sanatçınınkine yansıtarak bir ortaklık kurar.

Sanat, izleyiciyi düşündürür.

Sanat, izleyiciyi dönüştürür.

Sanat, izleyiciyi kendi iç yolculuğuna davet eder.

6. Sanat eserinde “başka biri olabilmek” ne anlama gelir?

Bir iş yaparken kendim olarak yapmayı sevmem çünkü kişi böyle olursa bildiğini yapar, çünkü bilmek taraf tutar. Oysa iyi konsantre olup kendinizden sıyrılıp başka biri olabilirseniz bilmediğiniz şeyleri yapabilirseniz çünkü o yapan siz değil ve başka birisidir, yani bu kafada olabilmek gerekir.
Bu, taklitten çok bir dönüşüm sürecidir. Sanatçı, kendinden uzaklaşarak başka bir kimliğe bürünür; ama bu, sahte bir kopya değil, empatik bir yaratım sürecidir. Heykeller ve Masklarım bunun en güzel örneğidir: hem saklar hem açığa çıkarır, hem başkalaştırır hem özdeşleştirir.

7. Sanatın gerçek olmaması izleyiciye ne kazandırır?
Her zaman gördüğünün dışında yeni bir şeyler ile tanışır, o yüzden sanatsal üretimlerde zaten var olan nesneleri gördüğümüz gibi yapmamızın alemi yoktur ve bu çok sıkıcıdır zaten yani ne gerek var onu her gün görüyorsun zaten, ama toplum olarak yeterli bu konuda kültürümüz olmadığı için fotoğraf gibi olan resimlere bayılırız ve şöyle deriz aaa fotoğraf gibi yapmış harika, oysa adı üstünde fotoğraf, oysa resim fotoğraf değildir.

Gerçek dışı olan sanat, izleyiciye alternatif bir düşünme biçimi sunar. Hayal gücünü tetikler, duygusal rezonans yaratır, sorgulama alanı açar. Gerçeklikten uzaklaşmak, izleyiciyi kendi iç dünyasına yönlendirir. Bu, sanatın iyileştirici ve dönüştürücü gücüdür.

8. Bu görüşler hangi sanat akımlarına yakın?

Dadaizm: Gerçeklik ve anlamın reddi, malzemenin özgür kullanımı.

Sürrealizm: Bilinçaltı ve hayal gücünün ön planda olması.

Fluxus: Sanatın yaşamla iç içe ama ona karşı bir tavırla var olması.

Arte Povera: Malzemenin sadeliği ve anlamın derinliği.

Benim sanat pratiğim, bu akımların ruhunu taşıyor ama onları birebir takip etmiyor çünkü yıllar içinde oluşturduğum kendime ait bir yolum var.

9. Sanat eseri kendi gerçekliğini kurarsa izleyiciyle bağ kurabilir mi?

Resme bakmak da bir kültür, bilgi, birikim gerektirir.
Eğer resme bakan kişi buna sahip ise kesinlikle o bağı kurar.
Kesinlikle, çünkü izleyici, kendi gerçekliğini sanatçınınkine yansıtarak bir bağ kurar. Bu bağ, ortak bir gerçeklik değil, ortak bir arayış üzerinden kurulur. Sanat, izleyiciyi kendi iç yolculuğuna davet eder. Senin eserlerin de tam olarak bunu yapıyor: izleyiciyi düşündürmeye, hissettirmeye ve dönüştürmeye çağırıyor.


TURHAN KA.7 ekim 2025 BucaYork

2 Ekim 2025 Perşembe

DOMİNO ETKİSİ... Video Art

 




KENDİMCE...

KENDİMCE...

Doksanların başında kendi kendime resim yapmaya başladım ve bu günlere geldim acemice, kendimce...
O zamanlar bu günkü deyimle bir cv oluşturmam gerekiyordu bu yüzden bir öz geçmiş yazmıştım kendime. 2001 yılı falandı şöyle bir cümle kullanmışım,
'' benim resmim hiç bilmediğim fakat bulmak için inatla uğraştığım bir yer '' ve hala böyle düşünüyorum.
Sonra bu benim resmim ibaresini de kaldırdım ben resimle değil sanatla uğraşıyorum dedim çünkü resmin yanında başka işlerde yapıyordum. Bunu çeşit olsun diye yapmadım yıllar içinde daha güçlü bir ifadenin beni çağırdığını hissettim ben yaptıkça uğraştıkça bu yol kendiliğinden önümde açıldı.
Şimdi özgeçmişimde ki tanım şöyle...
"Benim sanatım hiç bilmediğim fakat bulmak için inatla uğraştığım bir yer"
İleride bu yaptıklarım beni başka yerlere de götürecek bunu biliyorum ama bu nedir onu bilmiyorum çünkü bu bir süreç ve sürprizler ile dolu.

Turhan KA.

1. ADANA SANAT FUARI...